Güç dengelerinin yeniden belirlendiği ve küresel ağırlık merkezlerinin yer değiştirdiği bir dönemde, uluslararası rekabetin giderek arttığı bir süreçten geçiyoruz. Bu bağlamda, Gazze bölgesinde insani yardım malzemelerine girişin yasaklanması nedeniyle açlıktan kıvranan çocukların durumu, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmesi gereken acil bir konu haline gelmiştir. İsrail’in Gazze halkına uyguladığı baskılar ve şiddet, insanlık tarihindeki en karanlık dönemlerle karşılaştırıldığında bile daha korkunç bir soykırım olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun politikaları, geçmişteki en büyük zalimlerden biri olan Hitler’i bile geride bırakmaktadır.
Gazze’de yaşanan bu insanlık dramına sessiz kalan herkes, aslında İsrail’in işlediği insanlık suçlarına dolaylı bir şekilde ortak olmaktadır. Gazze topraklarında insanlık adeta yok olmaktadır. Bu bağlamda, tüm dünya halklarına çağrıda bulunarak, bu caniliğe karşı birlikte tepki vermemiz gerektiğini vurguluyoruz. Artık bu duruma dur demenin zamanı gelmiştir. Bu kan lekesinin yalnızca Netanyahu’nun değil, aynı zamanda tüm insanlığın eline bulaşmasını istemiyorsak, harekete geçmeliyiz. Uluslararası toplumu, insanlık adına bir araya gelmeye çağırıyorum. Gelin, Gazze’deki vahşete karşı hep birlikte “Yeter!” diyelim.
Barış ve refahı sağlamak istiyorsak, caydırıcılığı en üst düzeyde tutmanın gerekliliği aşikardır. Geçmişte ambargoya maruz kalan savunma sanayimiz, zamanla bu engelleri aşarak sektörde dikkat çeken bir konuma gelmiştir. Bugün, insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) teknolojileri sayesinde, dünya genelinde bu alanda en önde gelen üç ülkeden biri durumundayız. Ayrıca, kendi savaş gemilerini tasarlayıp üretebilen 10 ülkeden biriyiz; bu da, sektörel bağımsızlığımızı ve etkinliğimizi gözler önüne sermektedir.
Şu an yaşanan trajedilerin ardında yatan sebepleri anlamak için, uluslararası ilişkilerdeki dinamikleri ve güç savaşlarını iyi analiz etmek gerekmektedir. Her ne kadar bazı ülkeler durumu sessizce izlese de, insanlığın vicdanını saran bu dramatik manzaralar karşısında kayıtsız kalmak mümkün değildir. Gazze’de açlık ve mekansızlık çeken insanların sesi, dünya genelinde yankılanmalı; bu ses, adalet arayışına duyulan ihtiyacın bir sembolü haline gelmelidir.
Özetle, Gazze’deki durum, sadece bir bölgesel mesele olmanın ötesinde, evrensel bir insan hakları ve insani kriz meselesidir. Tüm uluslararası toplumun, bu krize duyarlı olması ve insanlara yardıma koşması elzemdir. Sadece Gazze’de değil, tüm dünyada insan hakları ihlallerine karşı duruş sergilemek, insanlığın ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluk, geçmişte olduğu gibi, bugün de birlikte hareket etmenin, dayanışma göstermenin önemini ortaya koymaktadır.