“`html
Bolu Grand Kartal Otel’de meydana gelen yangında hayatını kaybeden Dr. Öğretim Görevlisi Kübra Tonguç Altın ve 3 yaşındaki kızı Alya Altın, baba evi olan Manisa’nın Soma ilçesinde son yolculuklarına uğurlandı. Yangından yaralı olarak kurtulan ailenin babası Hilmi Altın, cenaze sırasında bir eli kızının ve diğer eli eşinin tabutunda ayakta durmaya çalışırken zor anlar yaşadı. İzmir’de yaşayan Altın ailesi, tatil için gittikleri otelde çıkan yangın sonrası büyük bir acı ile sarsıldı. Eşini ve kızını trajik bir şekilde kaybeden baba Hilmi Altın, sosyal medya hesabından yaşadıklarını ayrıntılı şekilde paylaştı.
Hilmi Altın, olay günü yaşananları şöyle anlattı: “Olay günü eşim Kübra’nın ‘Hilmi kalk yangın var, bize yetiş!’ sözü ile gözümü açtığımda, karşımda eşim ve kızım odadan koşarak çıkmakta olduklarını gördüm. Ben giyinip odadan çıktığımda ise, yaklaşık 30-50 saniye sonra yoğun bir dumanla karşılaştım ve nefes almak imkânsız hale geldi. Merdivenleri birkaç kez denesem de bulamadım. Eşimin ve çocuğumun erken davranmasının onların kurtulmalarına yardımcı olduğunu düşündükçe, 8. katta çaresizce ileri geri gitmek zorunda kaldım. O sırada arkadaşlarımızla koridorda karşılaştım; onlarla beraber Yalçın ailesinin odasına sığındık. Çarşaflarla nasıl inileceği üzerine plan yapmaya çalıştık, ancak ben bir kez daha eşim ve kızımın peşinden gitmek istedim.
Yüzüme ıslak bir havlu sararak arkadaşlarımın odasını terk ettim, fakat duman daha da yoğunlaşmıştı ve artık sıfır görme mesafesi vardı. Tekrar merdivenleri denememe rağmen başaramadım. Rastgele dumandan kaçarak yürüdüğümde, koridorun sonunda nefes alabileceğim az bir alana ulaştım. Orada kalabalık bir grubun cam kırmaya çalıştığını gördüm ve hemen onlara katıldım. İçeride toplam 13 kişi varmış; çocuklar ve kadınlar çoğunluktaydılar. Odadakiler inanılmaz bir uyum içindeydi; herkes önce çocukları, sonra kadınları, en son da erkekleri indirmek üzere harekete geçti.
Arkadaşlar çok hızlı bir şekilde çarşafları bağlarken, yatakların büyük pencereler ile oldukça küçük olduğunu fark ettim. Yatakları atmak mümkün mü diye sorunca, tereddütsüz herkes tüm gücüyle yatakları aşağıdakilere atmak için harekete geçti. Önce çocuklar, sonra kadınlar, en son da erkekler yatakların üzerine indirilmek üzere çarşaflarla aşağıya gönderildi. Bir arkadaşım ‘Ben çarşafları sabitlerim, sen git, ben en son inerim’ dedi. Ben de sondan bir önce inen oldum. Kendimden önce inen arkadaşımın çarşafı koptu ve sadece az bir çarşaf parçası kalmıştı bana. Kendimi 8. kat penceresinden 5. kat sundurmasına doğru bıraktım.
O anda, sanırım oraya kurtarmaya çalışan bir arkadaşımın üstüne düşmüştüm. İkimiz de birbirimizin iyi olduğunu teyit edince, koşarak eşimi ve çocuğumu aramaya gittim, ancak hiçbir yerde bulamadım. Diğer insanlara faydası olması açısından yatak fikrini bizden almış olabilecekleri için, diğer otele koşup personele acilen pencere altlarına yatakları getirmelerini istedim. Sonrasında diğer otelden yatakları sundurmalara atmaya başladık. AFAD ekibi kalabalıklaşınca, kurtulanları diğer otele aldılar. Ancak, gün sonunda bu otel, eşim Kübra ve kızım Alya’yı bizden aldı. Eşimin ve kızımın hayatıma olan borcu bana yüklendi.”
Baba Hilmi Altın, duygu dolu sözlerini şöyle sürdürdü: “Allah bana bir can verdi, eşimin ve kızımın can borcunu